Gare’de neler oldu? Komplike bir soru. Rehinlerin kurtarılması öne çıkarıldı. Altı yıldır rehin tutulan ve kamuoyundan gizlemek için hemen her şey yapılırken; nasıl oldu da aniden kurtarma operasyonu yapıldı ve naaşları ele geçirildi? Bunun üzerinden kamuoyu yönlendirme gayretine girildi. Bu durum akıllara yığınla soruyu takıyor.
Yine önemli bir durum, daha önce 350’yi aşkın rehine sivil toplum örgütleri ve siyasetçilerin girişimi sonucu sağ salim anne ve babalarına kavuşurken, bu yol neden denenmedi, operasyon yolu tercih edildi? Kamuoyunda bu ve buna benzer sorular zihinlerde dönüp duruyor. Ancak antidemokratik ortamdan ötürü cesaretle dillendirilemiyor. Zira asıl sorun o sorulara verilecek cevaplarda gizlidir. Gerçeğin karartılması, kalın perdelenmesi isteniyor iktidar tarafından. O yüzdendir ki esası değil, tali olanı öne çıkararak algı yönetimi yapıyor. Duygulara hitap ediyor, ağır manipülasyon yapılıyor.
2015 yılından beri AKP-MHP iktidarı yaptığını tekrarlıyor ve kamuoyunu yönlendirmeye çalışıyor. Ancak Gare’de yaşananlara getirdiği izahlar çıplak olduğundan gizlenemiyor. O yüzden eskiye nazaran tümü olmasa da esas sorular daha cesur sorulmaya başlandı. Çünkü “mızrak çuvala sığmıyor”, çok uzamış ve dışarıya taşıyor, görülebiliyor.
Rehine kurtarmanın nasıl yapıldığı hemen herkes tarafından bilinir. Kısa bir Google taraması ile bu bilgilere ulaşmak mümkündür.
Rehine kurtarma gizlilik içinde sızma biçimde yapılır. Deneyler bunu gösteriyor. Gare’ye yapılan ise gizlilik bir yana kırk bir uçakla elli noktanın bombalanması ve on noktaya indirme yapılarak aleni yapılması; amaç ve hedeflerin başka olduğu, rehine kurtarmanın bir yan hedef olduğu olabilir ancak. Hedeflenenin gerçekleşmemesi, tersi sonuçların ortaya çıkması bir düşüşe yol açması neticesinde; rehine meselesini öne çıkarmayı bir zaruret haline getirdi. Gare’nin coğrafi yapısı ve konumlanış, hedeflenenin gerçekleşmesini terse döndürdü. Düşüş psikolojisinin oluşumu iktidarı, açık söylem saldırısıyla sorulması gereken soruları boğmayı amaçladı.
Yöntem olarak algıyı yönetmeyi esas aldı. Başarılı olduğunu, sağ olmasa da rehineleri kurtarmanın zafer olarak telaki etmek istedi, istiyor ve bunu dayatıyor. Çünkü 19 yıldır hep başarılı olduğunu, başarı odaklı çalıştığını; başarısızlığının kitabında olmadığına kendisini inandırmış ve herkesin de buna inanması gerektiğini, aksi halde “vatan haini” olduğunu düşünme, düşündürtmeyi arzulamaktadır. Ancak “kral çıplak” olunca; yaratılmış yapay algıyı istediği gibi olmuyor.
“Başarılıyım, dünya devletiyiz” büyüsü bozuldu. Büyü bozulunca sindirilmiş kitle ve bireylere cesaret geldi. Adeta korkuyla itilen çaresizliğin derin kuyusunda uyanma başladı.
Çubuğun demokrasi ve özgürlüğe doğru bükülmenin başlangıcı olma olasılığı kuvvetle muhtemeldir. Asıl saldırgan söylemin temelinde çubuğun bükülme yönünün aleyhe dönmesidir. Bükülmeyi önce durdurma, sonra lehe çevirme uğraşı bu aşamadan sonra netice verebilir mi? Bozulan büyü onarılabilir mi? Algı inşası hep sonuç verebilir mi? Bu aşamadan sonra olanaklı olması güçtür.
Her başlangıcın bir sonu vardır. Çoktan son gelmiştir denebilir. Yalnız bölge koşulları ve Türkiye’de devletin oluşum hali ve doğrultudaki zihinsel inşa ömrü uzatmaya fırsat verdi. Ancak onlar büyük oranda aleyhe dönüşüyor. Bütün krediler kullanıldı ve bittiler. Kullanılabilecek pek bir şey kalmadı. Kullanımı dolan her şey sahneden çekilir. Suni teneffüsle yaşatmak olanaklı da değildir artık.
Yeni bir dönemin kapılarının aralandığının işaretleri fazlalaştı. Dünya ve Ortadoğu değişiyor. Türkiye de değişiyor. Sert inişli ve çıkışlı virajlar olsa da temel doğrultu; demokrasi ve özgürlükten yana çubuğunu kırdı.
Zıttına dönüşen her şey yeniyi açığa çıkarır. Demokrasi yoksa ona, özgürlük yoksa ona dönüşür. Ve adalet noksansa adaleti sağlar.
Yine bütün yetki ve sorumluluklar tek merkezde, üstelikte tek elde yoğunlaşmışsa onlar yerele ve bireye kadar yansıyacak; özgün, özerklik temelinde sorumlulukların paylaşımına götürür. Umutsuzluk umuda evrilir. Coşkulu ve moralli bir yaşam için zemin güçlenir.
Onların tümü mutlu bir yaşamın kapılarını açar. Ne olacak memleketin ve benim halim soruları geride kalır. Çünkü ön açılmış ve yürüyüş başlamıştır. Zihinler ana doğrultuya girmiş ve sağlıklı düşüncelerin üretimi başlamıştır. Yeni yaşam da bu parametreler ile kurulacak ve kuruluyor.
Bütün demokratik mücadele için çabalar, eylem ve etkinlikler ana yürüyüşe akacağında kıymetlidir. Geleceği karartılan gençlik, kadın, işçi, köylü, Kürt’ü, Türk’ü, Arabi, Alevisi, Hristiyanı gasp edilen doğal haklarının tümünü özgürce kullanabilecektir. Kutuplaştırma ve gerilimden ancak bu şekilde kurtulabilinir. Yeni bir dönemin başladığını belirtmek abartı olmayacaktır. Bu düşünceye katılım demokratik ve özgür bir yaşama götürecektir.