Karl Popper, ‘Açık Toplum ve Düşmanları’ kitabında; Platon’dan başlayarak Hegel ve Marks’a uzanan bir felsefi çizgiyi, zamanının otoriter ve totaliter rejimlerinden sorumlu tutar. İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte ortaya atılan bu tez, 20. Yüzyıl’ın kalan kısmı boyunca dünya sağının felsefi bagajı oldu. Oysa soğuk savaş süresince Endonezya’dan Şili’ye, Kongo’dan Vietnam’a ve Türkiye’ye kadar milyonlarca insanın özgürlüğünü, sağlığını ve canını alan savaşlar, otoriter rejimler ve askeri cuntalar; Platoncu, Hegelyan ya da Marksist odaklardan çok ABD’nin başını çektiği bu ‘açık toplum’ ve ‘hür dünya’ güçlerinin eseri olmuştur.
Amerikan sağının son lideri Donald Trump’ın söylemi, artık dışarıda hükmü kalmayan bu soğuk savaş kamplaşmasını ülke içine taşımakta oldukça başarılı oldu. Seçim yenilgisini kabul etmeyişi, son yetmiş yılda dünyanın her yanında ABD destekli birçok diktatörün olağan davranış biçimiydi. Kongre binası baskını ile ise adeta CIA’in üçüncü dünya ülkeleri için yazdığı sivil darbe el kitabındaki talimatları kendi başkentinde sahnelemiş oldu; göndericisine geri dönen iadeli taahhütlü mektup misali.
Popper’in felsefe tarihi üzerinden öne sürdüğü tezin kendi deyimiyle ‘yanlışlanabilirliği’ böylelikle artık tartışma götürmeyecek biçimde gerçekleşmiş bulunuyor. Hayatta olsaydı, bu durumdan da kendine pay çıkararak bu yanılmanın aslında tezinin bilimselliğinin kanıtı olduğunu söyleyecekti kuşkusuz. Açık toplum teriminin doğruluğu tartışma götürür ama açık topluma ya da demokrasiye düşman bazı siyasi hareket ve rejimlerin varlığı gözlemlenebilir bir veridir. Popper’in tezinde kendi zamanında olduğu gibi bugün de yanlış olan ise, bu siyasi hareket ya da rejimlerin külliyen ‘sol’ eğilimli olduğu iddiasıdır. Aksine, tıpkı Popper döneminin Nazizm ve faşizm rejimleri gibi günümüzde de bu tür rejimlerin ve siyasi hareketlerin çoğunlukla sağ eğilimli olduklarını görüyoruz. Putin Rusyası, Erdoğan Türkiyesi, Bolsanaro Brezilyası ya da Trump Amerikası gibi; Avrupa’daki neo-faşist ve sağ popülist partiler ve hükümetler gibi. Tabi ki bunların yanına Çin ve Kuzey Kore gibi ‘komünist’ kalıntısı rejimleri de koymak gerekiyor. Bu nedenle, açık toplum düşmanlığını Popper gibi ısrarla sol’da ya da onu karşıya alarak ısrarla sağ’da aramak yerine, demokrasi düşmanı siyasi hareketlerin ve rejimlerin belli başlı niteliklerini saptamak daha doğru olacaktır.
Demokrasi düşmanı rejimler ve hükümetler, seçimleri ve demokratik süreçleri iktidara tırmanmak için bir merdiven olarak kullandıktan sonra genellikle tekmeleme eğilimi taşıyorlar. Bu nedenle ya seçim sandıklarına hile ve şiddet karıştırıyorlar ya da Trump örneğinde görüldüğü üzere seçim sonuçlarını kabul etmeme yolunu deniyorlar. Uygulamakla yükümlü oldukları anayasa hükümlerini ve hukuku ihlal etmek yanında, yargı mekanizmasını ele geçirerek siyasal rakiplerine karşı bir silah olarak kullanmak bir başka ortak özellik. Güçlü iktidar, büyük Amerika gibi sloganlar altında bir parti-devlet füzyonu yaratmak; böylelikle bürokrasi, ordu ve polis gibi kilit yapıları kendi kadroları ile doldurmak sıkça rastlanan bir durum. Parlamentoyu kenara itmek yanında demokratik mekanizmanın dördüncü kuvveti olan basın/yayın (medya) kurumlarını kontrol altına almak da her demokrasi düşmanının rüyası. İç ve dış düşmanlar algısını sürekli canlı tutarak ülke içinde ve dış ilişkilerde sürekli çatışma arayışı içinde olmak da bu listeye eklenmesi gereken bir ortak özellik. Liste uzayıp gider ama son olarak iktidardaki şahsın yakın çevresi ile birlikte megalomanlaşmasına eşlik eden narsistik kişilik bozukluğu semptomlarını saymadan geçmeyelim.
Trump balonu, aşırı şişinme sonucu kendini patlatan kurbağa hikayesi misali patlamış bulunuyor. Gelen yönetim, yakın zamanda bir dünya demokrasi forumu toplayacağını açıklamış bulunuyor. ABD’nin özellikle soğuk savaş dönemi performansı göz önüne alındığında umutlanmak için çok neden olmadığı görülüyor. Ama yine de umut edelim ki Trump’ın defterinin dürülmesiyle birlikte Popper’in kitabı da artık rafa kaldırılmış olsun. Çünkü açık toplumun düşmanları, çoğunlukla bu açık toplum ya da demokrasi havarileri arasından türüyor.