ABD’deki değişiminin yol açtığı havayı, Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier’in “Biden’in gelişi benim için büyük rahatlama oldu” şeklindeki sözleri özetliyor. Joe Biden’in gelişi ABD’nin politikalarında köklü bir değişimi getirebilir mi? Bunun beklenmesi zor. Ancak kişisel tercih ve tarzların bile çok önemli gelişmelere yol açabileceği Trump örneği ile sabit.
Biden’in önünde kabarık bir sorunlar dosyası mevcut. Bunların başında Trump’ın yol açtığı içeride ve dışarıdaki kırılmaların nasıl giderileceği merak ediliyor. “Kızılderili”, “Siyah” ayrımını yaşamış olan ABD, kuzey-güney çatışmasından sonraki en büyük ayrışma durumuyla (mavi-kırmızı) karşı karşıya. Buna karşın Biden ekibinin alacağı tutum aynı zamanda dünya siyasetini de belirleyecek gibi gözüküyor. Trump’ın ötekileştirme ve totaliterleştirme siyasetinin başka bir versiyonu mu yoksa tam karşı bir tutum mu?
İçerdeki sorunların yanı sıra dışarıya dair de önemli problemler yeni yönetimi bekliyor. “İklim anlaşması, Meksika duvarı, Venezuella meselesi, Ortadoğu, AB ile ilişkiler, Rusya ve Çin gerilimi bunların başında geliyor. Ve tabii ki silahlanma ve savaşlar…” Önce içerisi;
Biden’in “Eyaletleri mavi ya da kırmızı olarak görmeyeceğim”, “Birlik olmazsa barış olmaz sadece acı ve gözyaşı olur” sözlerinin pratiğe nasıl yansıyacağı…Ve de başkanlık konuşmasında duyurduğu, “Amerika bence bizden şunu istedi, adaleti, ahlakı, umudu geri getirmemizi istedi. Virüsle savaşı kazanmamızı istedi. İklimi kontrol altına alarak gezegeni korumamızı istediler. Demokrasiyi savunmak, bu ülkede herkese eşit bir şans sunmak istedi” sözlerinin ne kadar gerçek ve ne kadar gerçekleştireceği meselesi… Tüm bu tercihler, şüphesiz ekonomi cephesine de yansıyacaktır. En başta da artan ticaret savaşlarına…
Ötekilenen emekli…
Emeklilere yüzde 8.36 oranında zam yapıldı. Yapıldı ama verilen rakam 2021 için belirlenen yüzde 9.4’lük enflasyon hedefinin bile altında. Emekliler, hem zam oranına hem de enflasyon rakamının TÜİK üzerinden belirlenmesine tepkili.
A Haber 3 Ocak 2021’de “Ocak zammıyla ilgili flaş gelişme: Emekliye en az 2 bin 410 TL maaş” diye başlık atsa da gerçek hiç de öyle değil. Yüzde 50’sinin maaşı, zamma rağmen 2 bin 410 rakamına ulaşamıyor. Örneğin 2000 TL alan bir emekliye 167 TL zam gelmiş. En son süt ürünlerine resmi olarak yüzde 25-30 zam yapıldı. Fiyatlar ortalama 1.00 lira arttı. Bunun emekli bütçesine yansıması aylık 20 TL; yani daha aylığı almadan artış 147 TL’ye inmiş oldu. Emekli maaşlarının net asgari ücretin altında olması bile aslında gelir dağılımındaki adaletsizliğe işaret ediyor. Emeklilerin yüzde 47’sinin geçim zorluğu nedeniyle ya çalıştığı ya da iş aradığını ortaya koyan DİSK araştırması da bunu destekliyor.
Emekliler, emekli maaşları artarken, muhattabın TÜİK değil kendileri olmasını istiyor. Son pandemi önlemleriyle birçok kısıtlamaya tabi tutulmalarından kaynaklı olarak kendilerini toplumun dışına itilmiş hisseden emeklilerin tepkisi büyüyor. Birçok emekli ekonomik zorluklara bireysel mücadele de veremiyor. Yani dava açmaya kalksa, avukat parasını ödeyecek parası yok. Bu yüzden de geçmişte olmadığı kadar bir araya gelme, ortak hareket etme zorunluluğu doğmuş bulunuyor. Bununla ilgili son gelişme emeklileri örgütleme çabasında olan üç sendikadan ortak hareket etme karar oldu. İlk adım da geçen hafta İstanbul’da atıldı. İstanbul’da bir koordinasyon kurulu oluşturuldu. Nasıl bir sonuç çıkacak bilinmiyor. Ancak sırf tüketimden gelen güçlerini ortaklaştırsalar bile önemli sonuçlara vesile olabilirler.
Virgin’e giden para!
Gündemde “Ziraat Bankası’nın Çukurova Grubu’na verdiği 1.6 milyar dolara ne oldu” sorusu yanıt bulmuş değil. Ziraat Bankası’nın bünyesinde olduğu Varlık Fonu 530 milyon dolar ödeyip Turkcell hisselerinin yabancılara gitmemesi için alım yapmış ise Turkcell de “biz para almadık” diyorsa, para “kime ve niye” ödendi? Hükümetten ses yok. Acaba böyle bir olay İş Bankası’nın başına gelseydi ne olurdu? Böyle meblağın hükümetin bilgisi dışında aktarılmayacağına göre, üst yapıya net yansıyan iktidarın siyasi ve ideolojik tercihlerinin altyapıda da gerçekleştiği durumu ile karşı karşıyayız. Devleten en çok ihale alan 5 şirketin (Beşli) varlığı, yol-köprü ve şehir hastahanelerin yapımında uygulanan garantili geçiş/garantili hasta şartı, yine Sayıştay raporlarına rağmen kayyum atanan belediyelerde soruşturulmayan yolsuzluklar, ihale sistemindeki dışlamalar, kamu bankalarının kredi tercihleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’de ortaya çıkan tarikatlara yapılan yüklü yardım v.b. gibi.