Her şeyin arkasında gözler kalıyor. Üzgün, mutsuz, öfkeli gözler. Doğrular yenilebiliyor kötülüklere. Gerçekler yalanlarla inkâra sürgün edilebiliyor. İhtimaller çağındayız. Her başlangıç bambaşka bir ihtimali peşinde sürükler. Kıyıda köşede kalan, sahillere vuran, toprağın sindiremediği yaşanmışlıklar. Döngü bir dünya, öyle dönüyor.
Üzülelim deriz üzülürüz, kızalım deriz kızarız, gülelim deriz güleriz; hatırlarız, destek olur, bağırır çağırır ve isyan da ederiz. Koro gibi her slogana vokal oluruz. Her derde hemhal, her gize sırdaş da oluruz. Beraber yürümenin ihtişamı, toplu isyanların haşmeti kalmıştır belki bazı fotoğraflarda. Tarihin bir başka seyrine dalar gideriz. Yeniden deriz, olacak yine; beklemekle değil, sakınmadan ve saklanmadan yeniden fotoğraflanacak…
Bugünlerde sık sık görüyoruz haberlerde. Tahliye günü gelmiş insanlar bırakılmıyor. Nedeni ise bu insanların yaptıkları eylemlerden dolayı pişman olmamaları, düşündüklerini hâlâ savunuyor olmaları. Yani “ıslah” olmamaları. Bu yüzden dışarı çıkmak için cezayı günü gününe, saati saatine bitirmeniz bir anlam ifade etmiyor artık. Çünkü Türkiye hukuk sisteminde oyun bitmiyor.
Geçtiğimiz günlerde İzmir Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nde 2016’dan beri tutuklu bulunan, aynı zamanda Suruç Katliamı’ndan yaralı kurtulan Merve Nur İşleyici ile Didar Bozan ve Ceylan Bozkurt’un cezaları 9 Ocak’ta bitmesine rağmen tahliye edilmedi. Nedeni ise yeni bir cezalandırma ve caydırma politikası. 1 Ocak itibarıyla yepyeni bir yönetmelik devreye girdi. “Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik” kanunu artık sizin tahliye olup olmayacağınıza karar verecek.
Yine aynı şekilde Düzce T Tipi Kapalı Cezaevi’nde 8 yıldır tutuklu bulunan Yakup Vadi ve Rıdvan Ünal’ın, 21 Aralık 2020’de cezaları bittiği için tahliye edilmesi bekleniyordu. Cezaevi yönetimi tarafından tahliyelerini bekleyen Vadi ve Ünal’a yürürlüğe giren aynı kanun gerekçesiyle tahliye edilmeyecekleri aktarıldı. Telefon görüşmesinde aileleriyle görüşen Vadi ve Ünal, cezalarının bitmesine rağmen tahliye edilmediklerini paylaşarak, “Cezaevi idaresi bize, ‘Pişmanlık yasasından yararlanın sizi bırakalım’ diyor” diye duyurdu.
Düşman hukuk sisteminde yargılanan bir muhalifseniz genelde hapishane yolu anında beliriyor. İçeride başınız dik, alnınız açık sürenizin bitmesini bekliyorsunuz. Ne beklemek ama! Yaşatılanlar, yaşamak istedikleriniz sizde ayrı bir cephe açmıştır zaten. En nihayetinde kapının açılacağı gün gelip çatmıştır. Dışarı çıkacaksınız. Ertelediğiniz, yapmak istedikleriniz kapının öte yanında. Yıllarca ama yılların ötesinde geçen zamanın ertesidir. Hoop, yepyeni bir yasa ile engelleniyorsunuz. Mesela 30 yıl önce öfkeliydin, şimdi de öfkeli misin gibi absürt sorularla, büyük haksız soruşturmalarla muhatap oluyorsun. Anlıyorsun ki ceza bitmiş ama devletin düşman yasal oyunları bitmemiş. Kapı açılmıyor. Erteleniyor dışarısı.
İşin aslı devlet siyasi tutsakların dışarı çıkmasını engellemek istiyor. Değil mi ki hemen hemen her gün tutsakların sağlık tedavisi engelleniyor ve bu yüzden ortalama yılda 50’den fazlası hayatını kaybediyor. Değil mi ki insanlara içeride nefes aldırılmıyor. Her itiraza yeniden cezalar veriliyor. Biat isteyen devlet 30 yıl içeride kalsan da tahliye günü gelip sana 30 yıl önce mahkemede sorduğu soruyu tekrar soruyor: Pişman mısın?
Pişmanlık göstermek kişinin kendi tercihidir elbette. Genel anlamda siyasi tutsaklara baktığımızda ise açlık grevi, ölüm orucu, açık görüş protestosu vb. eylem biçimleriyle toplumsal olaylara dahil oluyorlar. İçerideki kısıtlamalara, haksızlıklara bir şekilde itiraz ediyorlar. Bu itirazlar artık suç teşkil ediyor. Siyasi koğuşta kalmak dışarıyı unutmak gibi bir tehdide dönüşüyor.
Devreye giren bu kanun haksız olduğu kadar ağır bir sindirme aracı. Bunun için muhalefetinden hukukçusuna herkesin bir şekilde seferber olup sesini çıkarması gerekiyor. Yasal olarak cezası bitmiş, mahkemelerde cezasında indirim olacağı halde pişmanlığı kabul etmeyenlerin tahliyesini engellemek suçtur. Devletin yeni çıkardığı bu uygulamada kıstas bellidir: Siyasi kimliğinden ve duruşundan vazgeçip başı önünde olanlar sadece tahliye edilir.
Dün yanımızda yöremizde cesaret edip bugünlerin direnişini var eden ve halen o günlerin kadim şahitleri olan insanlara borcumuzdur. Bu toplumsal hafıza için de hak ve özgürlükler için de elzem bir kulvardır. Siyasi tutsaklara dayatılan pişmanlık yarın herhangi bir sokak başında yapılan kimlik kontrolü ile caddelere, evlere veya kurumlara gidişimizi engelleyen bir uygulama olarak karşımıza çıkacaktır. Pişmanlık dayatması yeni bir kelepçe olamaz. Oradan gelen her itiraz meydanlarda yankılanmalı çünkü oraya çöreklenen her yasak burada büyük abluka.
Haftanın kitap önerisi: Georges Perec, Uyuyan Adam / Çeviri: Sosi Dolanoğlu, Metis Yayınları